Yapay Zeka Gözetimi Hakkında Yanlış Bildiğiniz 5 Şaşırtıcı Gerçek
Giriş: Bilim Kurgu Klişelerinin Ötesinde
Yapay zeka destekli gözetim dendiğinde aklımıza genellikle bilim kurgu filmlerinden fırlamış, her şeyi gören, suçları daha işlenmeden tahmin eden sistemler gelir. Ancak bu teknolojinin gerçek dünyadaki durumu, popüler algıdan çok daha karmaşık ve şaşırtıcı. Yakın zamanda yayımlanan ve yapay zeka destekli video gözetimi üzerine yapılmış 42 bilimsel makaleyi inceleyen kapsamlı bir akademik araştırma, bu alandaki gerçekleri gözler önüne seriyor.
Bu yazının amacı, bu sistematik incelemeden elde edilen en etkili ve sezgilere aykırı beş çıkarımı ortaya koymak. Bu teknolojinin arkasındaki itici güçlerin sadece vatandaş güvenliğini artırmak olmadığını, aynı zamanda önemli bir ekonomik potansiyeli de barındırdığını göreceğiz.
Yapay Zeka Gözetim Yarışı Sandığınız Gibi Değil
Birçok kişi bu teknolojiyi belirli ülkelerle özdeşleştirse de, araştırma ve uygulama alanı oldukça çeşitli ve büyük bir felsefi ayrımı ortaya koyuyor. Araştırmaya göre Asya ülkeleri, teknolojinin benimsenmesinde başı çekiyor. Özellikle Güney Kore, 7 adet ile en yüksek sayıda uygulamaya sahip ülke konumunda. Bilimsel yayınlarda ise Hindistan 10 makale ile ortak lider durumda.
Çin de 5 çalışma ve 4 uygulama ile bu alanda önemli bir rol oynuyor; ancak Çin’in taahhüdünün gerçek ölçeğini finansal veriler ortaya koyuyor: Çin yapay zeka pazarının 2025 yılına kadar 61 milyar doları aşacağı ve yapay zeka ekosistemine toplamda yaklaşık 120 milyar dolarlık bir yatırım yapılacağı öngörülüyor.
Buna karşılık, Avrupa’da benimseme hızı daha yavaş. Bunun temel nedeni, Avrupa’nın GDPR gibi katı veri gizliliği düzenlemelerine odaklanması. Bu, Avrupa’nın teknolojik olarak “geride kaldığı” anlamına gelmiyor; aksine, vatandaş haklarını teknolojik ilerlemenin önünde tutan bilinçli bir felsefeyi yansıtıyor.
Asıl Devrim Bulutta Değil, “Uç Noktada” Yaşanıyor
Yapay zekanın devasa veri merkezlerinde, yani “bulutta” çalıştığını düşünme eğilimindeyiz. Ancak araştırmanın ortaya koyduğu önemli bir trend, yapay zekanın “Nesnelerin İnterneti” (IoT) ve “Uç Bilişim” (Edge Computing) ile entegre edilmesi.
İncelenen makalelerde, yapay zeka ile en sık bir arada anılan teknolojinin Nesnelerin İnterneti olduğu görülüyor. Bunu, eşit derecede önemli olan Uç Bilişim ve Bilgisayarlı Görü takip ediyor. Basit bir dille bu, yapay zekanın artık doğrudan kamera sistemlerinin içine yerleştirildiği anlamına geliyor.
Bunu, her kameraya uzak bir veri merkezindeki dev bir beyne rapor vermek yerine, kendi “mini-beynini” vermek gibi düşünebilirsiniz. Kararlar anında, yerinde alınır. Bu yaklaşım, büyük miktarda ham videoyu merkezi bir sunucuya göndermeden verilerin gerçek zamanlı olarak toplanıp işlenmesini sağlıyor ve sonuç olarak daha hızlı, daha verimli müdahaleler mümkün hale geliyor.
Yapay Zeka, Bir Güvenlik Görevlisinden Çok, Bir Davranış Analisti Olmayı Öğreniyor
Yapay zekanın kameraların içine taşınması (uç bilişim), sadece daha hızlı müdahale anlamına gelmiyor. Aynı zamanda yapay zekanın neye baktığını da temelden değiştiriyor. Araştırmanın en şaşırtıcı bulgularından biri, yapay zeka gözetim araştırmalarının tehlikeli nesneleri tespit etmekten çok, insan davranışlarını anlamaya odaklanması. İncelenen araştırmaların %45’i davranış ve eylemlerin tespitine odaklanırken, sadece %19’u nesne ve tehdit tespitine yönelik.
Bu, önemli bir zihniyet değişimini gösteriyor. Sistemler, “silahı bul” gibi reaktif bir yaklaşımdan, örüntü analizi yoluyla şüpheli aktiviteleri veya olağan dışı hareketleri belirlemeye çalışan daha proaktif bir modele geçiyor. Dahası, araştırmaya göre bu proaktif davranış analizi modeli, gerçek “önleme ve güvenlik” için en etkili yaklaşım olarak kabul ediliyor.
Günümüz Yapay Zekası, Kristal Küreden Çok “Anında Tekrar” Gibi Çalışıyor
“Öngörücü polislik” konusundaki popüler söylemlerin aksine, bu geniş ölçekli inceleme, mevcut yapay zeka geliştirmelerinin ezici bir çoğunlukla geleceğe değil, şimdiki ana odaklandığını gösteriyor.
Tablo verileri bu durumu net bir şekilde destekliyor: “Gerçek zamanlı tespit ve müdahale”, incelenen 42 makalenin 39’unda yer alarak en çok belgelenen yaklaşım olmuş. Buna karşılık, “öngörücü analitik” sadece 7 makalenin odak noktasındaydı.
Bu veriler, medyanın “azınlık raporu” senaryolarının aksine, sahadaki mühendislerin ve araştırmacıların önceliğinin kristal küreler yaratmak değil, mevcut anı en etkili şekilde yönetmek olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Mevcut öncelik, olaylar meydana gelirken hızlı ve etkili müdahaleleri mümkün kılmaktır.
Tüm Bunların Arkasındaki Akıl Almaz Ekonomik Teşvik
Peki, tüm bu teknolojik kaymaları—uç bilişime geçişi, davranış analizine odaklanmayı ve gerçek zamanlı müdahaleyi—bu kadar yoğun bir şekilde ne yönlendiriyor? Cevap, baş döndürücü bir ekonomik teşvikte yatıyor. Yapay zeka kullanımı sadece güvenlikle ilgili değil, aynı zamanda büyük bir ekonomik büyümenin katalizörü olarak görülüyor.
Araştırmada yer alan çarpıcı bir istatistiğe göre, yapay zekanın benimsenmesinin hızlandırılması, küresel GSYİH’yi 2030 yılına kadar %14’e varan oranda artırabilir. Bu, 16,5 trilyon ABD doları tutarında bir artış anlamına geliyor. Bu devasa ekonomik etki potansiyeli, bu alana neden bu kadar büyük küresel yatırım yapıldığını ve yoğun bir araştırma odağı olduğunu açıklamaya yardımcı oluyor.
Sonuç: Yeni Bir Görme Çağı
Görüldüğü gibi, yapay zeka destekli gözetimin gerçekliği, sıkça dile getirilen basit anlatılardan çok daha incelikli. Bu teknoloji, Asya’da uç bilişim cihazları üzerinde insan davranışlarını analiz ederek anında müdahaleyi mümkün kılmaya odaklanırken, devasa bir ekonomik büyüme vaadiyle besleniyor.
Bu akıllı sistemler şehirlerimize daha fazla entegre oldukça, şu kritik soruyu sormamız gerekecek: Gelişmiş güvenlik vaadi, kişisel mahremiyet talebi ve ekonomik büyüme arayışı arasındaki bu hassas dengeyi nasıl yöneteceğiz?

